Demir Demirkan’la ilk tanıştığım şarkı diyebilirim ‘Göçmen’ için… Babamın aynı zamanda beden eğitimi öğretmenliğimi yaptığı, ortaokul sıralarının tebeşir tozu koktuğu yıllar… Takvimdeki dört haneli yılı temsil eden seneden 3 dokuzun eksilip yerine 3 sıfırın geldiği sene… Tamaammmm, 2000 yılından bahsediyorum.
Enez‘de ve Barbaros‘ta kızanlık dönemi yaz mevsimlerimi Hop Dedik Ayhan‘ın radyoculuğu ile geçirmiş olmanın aşinalığı, biraz da o dönemki şarkıların içe dokunurluğundan olsa gerek, yaz tatillerine giderken arabada radyodan çalan şarkılar yolu, büyüleyici bir maceraya çevirirdi benim için. İşte yönümüzü Marmara ve Saros‘tan ayırıp Ege’ye kırdığımız yaz mevsimlerinin birinde, Akçay‘a giderken kulağıma çalınmıştı Göçmen.
Evet; şarkının adı ilk olarak akıllara; mülteci, sığınmacı, göçebelik gibi kavramları getiriyor olabilir ancak Demir Demirkan burada içsel göçü öylesine özetliyor ki… Bloguma ilham veren Brezilyalı yazar Paulo Coelho’nun “Doğduğumuz andan ölene kadar hayatımız sürekli bir yolculuktur. Manzara değişir, insanlar değişir, ihtiyaçlar değişir ama tren hep ileri gider. Hayat bir trendir, tren istasyonu değil…” cümlesinden yola çıkarak, bazen içsel bazen de ruhsal ihtiyaçlarımızın karşılığıdır yollar ve göçler…
Bazen zorunlu, bazen de sorumlu halini alan bu göçler, umduklarınız ve ummayı unuttuklarımızın da bir karşılığı olabiliyor.
Kendini bulman için kaybolman gerekiyor. Ama kaybolduğun yerde asla son bulmuyor. Yeniden var olman gerekiyor. Yeniden var olman için de yol alman gerekiyor.
Yerim yurdum dar geldi
Elimde olan az geldi
Çok bilmek dünya derdi
Derdim beni vurdu yola
Aşk istedim yaş verdi
Çok istedim az geldi
Alem bana ters geldi
Halim beni vurdu yola
Göçmen oldum yürür oldum
Kendi kendimi arar oldum
Göçmen oldum sensiz oldum
Neler umdum neler buldum vay