Ankara’nın başkent kimliğini yansıtan ve özellikle Cumhuriyet öncesi ve sonrasını gösteren klasik gezi rotanıza kesinlikle eklemeniz gereken bir nokta.
İlk meclisi ziyaret etme hevesimi fazlasıyla perçinledikten sonra “Ankara Kalesi de yakınmış. Şurayı da bir ziyaret edeyim” noktasından yoluma çıkan ve iyi ki de çıkan Rahmi M. Koç Müzesi, soğuk ama güneşli bir Ankara gününü adeta şölene çevirdi.
Müzeyi üst kattan gezmeye başlıyorsunuz. Oyuncak tren koleksiyonu var. O koca koca lokomotiflerin en ince detaylarına kadar dikkat edilerek yapılmış minyatürlerini görüyorsunuz.
Her biri ilginizi fazlasıyla çekecek binlerce belki on binlerce materyal arasında gezerken çığlık atmamak için elinizi ağzınızla kapatabilirsiniz. Şahsen ben fotoğrafçılıkla ilgili bölümü gezerken çığlık atmamak için zor tuttum kendimi. Çanakkale’de okurken ‘Fotoğraf Tarihi’ dersinde ders kitaplarında gördüğüm Rus yapımı Zenit’ler, Alman yapımı körüklü makineler fazlasıyla zevk verdi.
Ayrıca havacılıkla ilgili, gazetecilik ve matbaacılıkla ilgili ve bisikletle ilgili kısımlar da ilgimi çeken diğer bölümler oldu.
Arabalardan demiryoluna, oyuncaklardan Safranhan’a kadar (Safranhan; 1511 yılında Hacı İbrahim bin Hacı Mehmed tarafından inşa edilen, zaman içinde önce kervansaray, ardından cezaevi olarak kullanılan bir alan) her şeyiyle nakış gibi işlenmiş bu müze için zaman planlamamdan 1 saat ayırmıştım ancak 2,5 saati buldu.
Özellikle küçük yaştaki çocukların ufkunu açması amacıyla mutlaka görmesi, herkes tarafından görülmesi gereken bir müze.