İtalya’nın burnu havada kuzey şehirlerine nazaran –ki buna Roma da dâhil– asi kimliği ile ön plana çıkan Genoa, daha ilk bakışta protest tarzını belli ediyor. Nazi işgaline ilk başkaldıran kuzey şehri olma özelliğini elinde bulunduran Çizme’nin asi çocuğu, geçmişten gelen isyankâr ruhunu kaşif tavrıyla harmanlayarak İtalyasever gezginlere farklı bir deneyim sunuyor.
Çizme’nin kuzey bölgesinin elit ve şık imajını tamamen ters yüz eden şehrin aykırı ve asi tavrına bir de kâşif ruhu eklenince Genoa, İtalya destinasyonları arasında bir hayli iddialı konuma geliyor. Zira yazının başında söyleyeyim Genoa, Kuzey Amerika’ya ulaşan ilk Avrupalı Cristoforo Colombo‘nun da doğum yeri.
İtalya’nın lokasyon seçeneği en bol bölgelerinden biri olan Liguria’ının başkenti olmasının yanı sıra geçmişte denizciliğin kitabını yazan Cenevizlilere de başkentlik yaparak asil bir kimliğe bürünen Gena, Kuzey İtalya’nın Milano, Torino, Bologna gibi şehirlerine nazaran daha özgün, daha kaotik ve daha renkli…
Marsilya‘dan sonra Avrupa’nın en büyük ikinci büyük liman şehri oluşu, geçmişten günümüze gelen denizcilik mirasını hala başarıyla koruduklarının bir göstergesi. Denizciliğin Genoalılar için bir yaşayış biçimi olduğunu bir bakışta anlamak mümkün. Kuzey Afrika’nın neredeyse tüm Akdeniz havzasını kökten etkileyen denizcilik kültürüne ait izlerine fazlasıyla sahip olan bu pastel renkli şehrin Akdenizli yanını hemen kavrıyorsunuz. Zira bir toplumda insanlara ‘sıcakkanlı, yardımsever, sempatik’ gibi yakıştırmaları aynı anda yapıyorsanız bilin ki siz bir Akdeniz ülkesindesiniz. Ve İtalya, kuzeyiyle de güneyiyle de Akdenizli kimliğini fazlasıyla üzerinde barındırıyor. Dolayısıyla Genoa sokakları, size her daim yardımcı olmaya hazır insanlarla dolu. İngilizce bilip bilmemeleri çok önemli değil. Dil bileni de size yardımcı olmaya çabalıyor, bir kelime dahi İngilizce bilmeyeni de.
ÇİZME’NİN DİZ BÖLGESİ
Çizme’nin diz bölgesine denk gelmesi nedeniyle adını, Latince diz anlamına gelen gen’den alan Genoa, 600 bini aşkın nüfusuyla İtalya’nın en büyük beşinci kenti. Sadece tarihi ve kültürüyle değil, tüm İtalyan şehirleri gibi mimarisiyle de dikkat çekiyor. Şehre ilk girdiğinizde kendinizi bir pastel boya çalışmasının içindeymiş gibi hissetmeniz kaçınılmaz. Portofino, Cinque Terre, Camogli gibi harika köylere yakın olması nedeniyle destinasyon bakımından da epey zengin.
PESTO SOSUN ANAVATANI
Genoa, gastronomi açısından da İtalya’daki tüm şehirler gibi oldukça iddialı. Pizza ve makarna, İtalya geneline yayılmış geleneksel lezzetler olsa da Genoalılar, ‘pesto’ adını verdikleri sosla hem pizzaya hem de makarnaya kendilerine özgü bu lezzetle adeta bir boyut atlatıyor. Pesto sos; dövülmüş çam fıstığı ve kıyılmış fesleğenin sızma zeytinyağında dinlendirilmesi sonucu elde edilen yeşil renkli bir sos. Çoğunlukla makarnada kullanılsa da pizzayla olan uyumu da mükemmel.
HEM GÖZE, HEM KULAĞA, HEM DAMAĞA HİTAP EDİYOR
Genoa’nın iddialı olduğu bir diğer lezzet de hamur işleri. Hemen her köşe başında bulunan Focacceria’lara uğrayarak peynirlisinden patlıcanlısına, domateslisinden biberlisine çok sayıda focaccia’dan alarak öğünü bu enfes İtalyan hamur işi lezzetleriyle geçiştirebilirsiniz. Kıtır ekmek diye adlandırabileceğimiz Focaccia’ları her sokakta bulmanız mümkün. Sokak aralarından yükselen davetkâr kokular başınızı döndürebilir. Davete icap etmek lazım. Bu özellikleriyle Genoa kesinlikle damağınıza ve burnunuza çok leziz mesajlar veriyor. Ayrıca yine bu dar sokakların herhangi birinde İtalyan ezgilerine rastlama olasılığınız çok yüksek. Birçok farklı enstrüman çalan İtalyan sokak müzisyenleri, kulağınıza çok enerjik melodiler fısıldıyor. Başta San Lorenzo Katedrali‘nin barok işlemeleri olmak üzere adeta pastel boyayla boyanmış İtalyan mimarisi binalar da size adeta göz banyosu yaptırıyor. Sonuç olarak Kuzey İtalya’nın bu asi çocuğu hem göze hem kulağa, hem de damağa çok başarılı bir şekilde hitap ediyor.
PRINCIPE’E YAKIN OLMAKTA FAYDA VAR
İstanbul Atatürk Havaalanı’ndan yaklaşık 2,5 saatlik bir uçuş sonrası varacağınız Cristoforo Colombo Havaalanı’ndan şehir merkezine Volabus denilen otobüslerle 6 Euro karşılığında ulaşabilirsiniz. İneceğiniz durağın adı Principe. Principe bir tren istasyonu. İtalyanca adıyla Stazione di Principe. Buradan Fransa’ya ya da İtalya’nın başka birçok şehrine trenle ulaşabilmeniz mümkün. Eğer Genova’ya gidecek olursanız otelinizi Principe Tren İstasyonu’na yakın bir noktadan seçmenizde fayda var. Havaalanı gibi tren istasyonu da küçük ve sevimli. Bu istasyondan ayrıca sizi Portofino‘ya ulaşmanızı sağlayacak Santa Margherita’ya 45 dakikada ulaşabilirsiniz. Metro sistemi çok gelişmiş olmasa da İtalyanlar raylı sistemi epey geniş ve kapsamlı tutmuşlar. Şehirde en büyük ulaşım aracı motosikletler. Sokakların arasında, ortasında, kısaca her yerde bolca motosikletli görmek mümkün. Ayrıca bu motosikletliler için şehrin birçok noktasında motopark da mevcut.
Principe Tren İstasyonu’nda indiğinizde sizi Cristoforo Colombo’nun devasa heykeli karşılıyor. Principe bölgesinde 1, 2 ve 3 yıldızlı oteller bulmanız mümkün. Otel fiyatları tek kişi için gecelik 40 ila 65 Euro arası değişiyor. Ben Principe Tren İstasyonu’na 2 dakikalık yürüme mesafesinde bulunan Hotel Agnello d’oro‘da kaldım. Hemen yanı başında nefis bir İtalyan restoranı var. Oteli de restoranı da tavsiye ederim.
Hangi sokağa saparsanız sapın, mutlaka fotoğraf çekmeyi isteyeceğiniz pastel renkli bir bina karşınıza çıkıyor. Binalar iç içe olmasına rağmen görüntü kirliliği yok. Gözünüzü yoran keşmekeşlik hiç yok. Girmiş olduğunuz bir dar sokak, sizi geniş bir sokağa bağlayabiliyor.
Dar sokaklar, binaların güzel görünmesini engellese de Genoalılar bu duruma alışmış. Balkon kültürünün neredeyse hiç olmadığı Genoa’da her pencerede bir panjur var. Ve tamamına yakını koyu yeşil renkte. Gündüz açık tutulan panjurlar, geceleri genelde kapatılıyor. Balkonsuz İtalyan evlerinde tüm çamaşırlar mecburen camlara asılıyor. Bankaların binalarının girişleri gece açık tutuluyor. Çünkü harika hollere sahipler.
Geniş caddelerde birçok alışveriş mağazası bulmak mümkün. Kentte ulaşım için yürüyüş ideal yöntem. Bununla birlikte şehrin iş görür bir metro ağı ve ufak liman sokaklarına bile girip çıkabilen bir otobüs ağı var. Şehrin meydanına geldikçe alışveriş mağazalarındaki fiyatlar giderek atıyor.
Akdeniz ikliminin görüldüğü kentte Kasım ayı ortalama sıcaklık değerleri 18 ila 25 derece arası. Şehir bir liman kenti olmasına rağmen güvenli sayılabilir. Gece eski liman bölgesindeki dar sokaklar ilk başta insanı ürkütse de genel anlamda bir sıkıntı yaşanmıyor. Şehre Kuzey Afrika’dan yoğun bir göç var.
Şehrin merkezi Piazza Ferrari yani Ferrari Meydanı. Aynı zamanda eski şehirle yeni şehrin birleşim noktası da burası. Tarih boyunca şehrin önemli bir noktası olan meydanda şu anda birçok şirketin genel merkezi, bankalar ve ofisler mevcut. Palazzo Ducale binası günümüzde sergiler için kullanılıyor.
Eski şehrin kalbi Strada Nuova. Siyah beyaz mermer işlemeleriyle San Lorenzo Katedrali da bu noktada bulunuyor. Gotik mimarisiyle ön plana çıkan San Lorenzo Katedrali, birçok kişinin buluşma noktası olarak kullanılıyor. 13’üncü yüzyılın başlarında inşa edilen katedralin siyah beyaz mermerlerle kaplı dış cephesi ise görür görmez kendine hayran bıraktıracak cinsten.
Avrupa’nın kuzeyinde gördüğüm yaya geçitlerine olan duyarlılık İtalya’da pek mümkün değil. Yani karşıdan karşıya geçmeniz için yaya olmanız yetmiyor. Kırmızı ışıkta geçmeyin yeter. İtalyan gençleri arasında sokakta kitap okuyan da var, saçlarının bir bölümünü kazıtıp bir bölümünü rasta olarak uzatanlar da…
Şehrin liman bölgesinde Roman Polanski‘nin 1986 yılında çektiği ‘Pirates‘ adlı filmden kalma ve şu anda da turistik olarak kullanılan bir gemi yer alıyor. İtalya’nın en büyük akvaryumu, ‘Galata’ adındaki deniz tarihi ve gemi müzesi de burada bulunuyor. 18 Euro vererek bu bölgeyi gezebilirsiniz.
Piazza de Ferrari’nin sağ tarafından Via Dante tarafına doğru ilerlediğinizde küçük bir ev dikkatinizi çekecektir. İşte bu şirin ev Cristoforo Colombo’nun doğduğu ev. Bu noktayı gece gezdiğim için içine girme imkanım olmadı ancak çevresinde panoramik bir tur bile heyecan verici oluyor. Bu çevrede lokal çok güzel pub’lar bulunuyor. Geceyi bu pub’ların birinde, İtalyan likörü Disaronno ile sonlandırmak keyifli oluyor gerçekten…
MUTLAKA YAPIN
1- Porto Antico’yu gezin
2- Aquarium ve Galata Müzesi’ni ziyaret edin
3- San Lorenzo Katedrali’ni görün
4- Strada Nuova’yı keşfedin
5- Focaccia’dan ve Pesto Soslu makarnadan tadın
6- Piazza Ferrari’de alışveriş yapın
7- Principe Tren İstasyonu’ndan yakın bir noktaya seyahat edin (Camogli, Portofino, Cinque Terre)
8- Cristoforo Colombo’nun evini görün
9- Pastel renkli İtalyan evleriyle dolu sokakları gezin
10- Şehrin asi ve protest yanını keşfedin