Salı’ya olan tutkumun yegane nedeni; Cumartesi’ye olan aşkımdır. Ve hemen herkes gibi gibi benim için de haftanın en özel, en çılgın, en yorucu ve en keyifli günleridir/geceleridir.
İyi de neden Salı? Söyleyeyim. Salı’lar bir nevi ‘Küçük Cumartesi’dir de ondan.
Salı’ya bu misyonu, 30’lu yaşların başında biri olarak 20 yıllık dostum deme onurunu yaşadığım, paylaşılmayan duygu bırakmadığımız Serdar’la birlikte yüklediğimizde, mevsim ne olursa olsun haftanın ikinci günü; özelimizdi, kutsalımızdı.
Semavi dinlerin hafta sonu günlerini kendi aralarında pay edişi elbette ki dikkatimizden kaçmamış, hatta keyfimizi de kaçırmıştı. Ancak tüm sadeliği ile kendisine hafta içinden yer edinen Salı, Çarşamba sabahları hariç tüm haftanın göz bebeğiydi gönül katımızda.
İşte bundandır Salı sevdamız.
Saçımın çok, sakalımın az olduğu; Çanakkaleli üniversite yıllarımda Timuçin vasıtasıyla tanıştığım Tuesday’s Gone, yani Salı’nın Gidişi, özellikle güzergahıma Çanakkale merkezi dahil ettiğim güney seyahatlerimde, kulaklığımın vazgeçilmez yol parçasıdır. Andığımız dostlarımıza… Serdar’a… Timuçin’e… Çanakkale’ye…
Train roll on, on down the line
Tren aşağısında salının gidişi
Won’t you please take me far away
Lütfen benden uzaklaşma
Now, I feel the wind blow outside my door
Şimdi hissediyorum rüzgarın esişini kapıda
I leave my woman at home
Evden ayrılıyorum kadınım
Tuesday’s gone with the wind
Salının rüzgarla gidişi
My baby’s gone with the wind
Bebeğimin rüzgarla gidişi
And I don’t know oh where I’m going
Ve bilmiyorum nereye gidiyorum
I just want to be left alone
Yalnız kalmak istiyorum
When this train ends, I’ll try again
Ne zaman bu trenin sonu bir daha deniyorum
I leave my woman at home
Evden gidiyorum kadınım