Yunanistan ile Türkiye arasında zaman zaman ara buluculuk, zaman zaman da ara bozuculuk görevi gören Ege Denizi’nin kuzeydoğusunda yer alan, güneyde Gelibolu Yarımadası kuzeyde ise Trakya kıyıları ile komşuluk yapan Saros Körfezi -Antik çağdaki adıyla Melas Kolpos- gerek Edirne gerekse de Çanakkale kıyıları dahil olmak üzere doğa harikası olarak nitelendirebileceğimiz onlarca koya ve kumsala ev sahipliği yapıyor. Güney sırtını Çanakkale’ye, kuzey yamacını ise Edirne il sınırlarına dayayan ve dünya üzerinde kendi kendini temizleyebilen üç körfezden biri olduğu rivayet edilen Saros Körfezi’nin onlarca özel noktasından biri de Kalekoy… Namı diğer İtalyanKoyu…
70’li yıllarda meşhur araştırma gemisi Calipso ile dünyanın hemen tüm deniz ve okyanuslarını gezen, neredeyse hepsinde dalışlar yapan, kırmızı beresi ve kalın çerçeveli gözlükleriyle hafızalara kazınan Kaptan Cousteau‘nun “Kızıldeniz’in kuzey versiyonu” olarak nitelediği körfezin Edirne kıyıları uzun kumsalları ve denize girilebilir koyları nedeniyle yapılaşmanın esiri olsa da Keşan’ın Sazlıdere Köyü’nün sahil yerleşkesinden başlayıp Enez Limanı’na kadar uzanan körfezin bu yakasındaki kıyılar günümüzde her yaz yüz binlerce tatilcinin akınına uğruyor. Adını bir türlü koymayı beceremediğim bir mistisizimle dolu olan körfez her iki yakada da onlarca güzelliği barındırıyor. Zira körfezin Çanakkale kıyılarındaki yükselti nedeniyle kumsallar bulunmadığı gibi bu yakadaki eşsiz koylara kara yoluyla ulaşmak da bir hayli meşakkatli.
Saros Körfezi’nin Edirne yakasını ele aldığımızda orta kısma düşen Mecidiye – Yayla aksının arasında bulunan İtalyan Koyu son yıllarda tatilciler tarafından keşfedilse de o kendine has havasından hiçbir şey kaybetmiş değil. Saros’un dalış noktası İbrice Limanı’nın batı istikametinde yer alan Uzunkum’dan hemen sonra, Mecidiye sahil yerleşkesinden de hemen önce yer alan Kalekoy, bugün tüm heybeti ve doğallığıyla körfezin en özel noktalarından biri olarak dikkat çekiyor. Uzaydan düşmüşçesine duran devasa iki kayayı andıran girintinin arasına gizlenmiş bir kumsal olan Kalekoy tatilciler tarafından daha çok İtalyan Koyu olarak anılsa da yöre halkının buna itirazı var. Çünkü onlar çocukluklarından bu yana Kalekoy olarak bildikleri bölgenin başka bir adla anılmasını istemiyor.
Mecidiye ile Uzunkum arasına gizlenmiş olan bu güzel koya İtalyan Koyu ismi ayrı bir karizma katsa da özellikle Mecidiyeliler koydaki kale kalıntılarını da kaynak göstererek burasının adının Kalekoy olduğu konusunda ısrarcı.
Bugün çok az bir kısmı ayakta kalan kale kalıntısının geçmişi kimilerine göre Traklara kimilerine göre Bizanslılara kadar uzansa da kalenin hep Cenevizliler tarafından yapıldığı rivayet edilir ve Cenevizlilerin de İtalya anakarasında hüküm sürmesinden ötürü söz konusu kale ve koy İtalyanlara ithaf edilir.
Koyun İtalyan Koyu olarak anılmasındaki bir başka konu ise 2’nci Dünya Savaşı sırasında bu koyda bir İtalyan uçağının düşmesi ya da düşürülmesi olarak rivayet edilir.
Kalekoy’un şöyle de bir özelliği var. Burası hem birinci dereceden doğal SİT alanı hem de arkeolojik SİT alanı. Ve aynı zamanda birinci dereceden askeri yasak bölge. Bir bölgeye bu kadar fazla özellik yüklemek ne kadar doğru bilmiyorum ama Kalekoy, kesinlikle ve kesinlikle özenle korunması ve kontrolün iyi niyetli kişiler tarafından sağlanması gereken bir nokta.
Masmavi, berrak bir denize sahip Kalekoy’da adeta balıklarla birlikte yüzebilirsiniz. Sahille birlikte denizin dibi de incecik kumla dolu. Işık kirliliği olmadığı için akşamları -hava açıksa- inanılmaz bir yıldız şölenine şahit olabilirsiniz. Şu ana kadar hiçbir işletmenin sokulmadığı, sadece günübirlikçilerin ya da kamp yapmak isteyenlerin yanında getirdiği şemsiyelerin yer aldığı koy bu nedenden ötürü şimdilik bakirliğini koruyor. Koyun doğu tarafında -Uzunkum istikameti- kayalıkların arasından ulaşabileceğiniz irili ufaklı çok sayıda koy bulunuyor. Batı tarafında ise askeriyenin tesisleri yer aldığı için bu noktaya belirli bir mesafeden sonra ulaşmak yasak.
Keşfedildikçe metalaşan ve giderek bir ticari ürüne dönüşme endişesi ve ihtimali bulunan Kalekoy’un İtalyan şıklığında kalması ve korunması bizlere bağlı ancak bu bilinçsizlikle ne kadar gerçekleşir bilemiyorum…