“İnsan ne ister?” sorusunun sembolik cevabı, soyut bir kavramdır çoğunlukla: “Huzur!”
Hemen hepimizin bir kuple de olsa aradığı bu kavram, şarkının daha girişinde bize bir selamlama yapıyor. İyelik ekiyle pekiştirilen ve dinleyiciye; “kişileştirme mi yoksa kişiselleştirme mi?” sorusunu sorduran “huzurum…” girişi yanıltıcı olabilir. Bir sonraki kelimeye geçene kadar arada geçen 1.5 saniyede üç ayrı düşüncenin esiri olmanız işten bile değil. Ancak şarkının devamı, bir beklentinin mi yoksa hayal kırıklığının sonucu mudur bilinmez, üç ayrı düşünceden en olumsuzunu kulağınıza çalarak size beklenmedik bir sürpriz yapıyor: Seninle kavuşmamız biraz zor..!
Zaman mefhumunun Batıda PM olarak adlandırıldığı gece saatlerinin karanlığında bir ‘küfür ibaresi’ olarak işaret dilimize giren “Uzunlar” ile başlayan yol hikayesini bir anda gazı ‘dibine kadar’ kökleme eylemine dönüştüren Evdeki Saat, bu son teklisiyle arabamın bir aksesuarı oldu bile.
Şarkının ikinci bölümünde, post-modern görünümlü ghost-modern çağımızın ‘huzur’ arayış noktası olan kliniklerde ‘bayram şekeri’ymişçesine ikram edilen antidepresanları kullananlara ve kullandırtanlara güzel de bir selam çakan Eren Alıcı, şarkısını, sentimental bir kavram yoğunluğuna yol açacak bir şekilde; önce iki kelimeyle, ardından aynı söz grubunu sonuna bir de soru işareti koyarak üç kelimeyle tamamlıyor.
Şarkının girişindeki aforizma zor mudur kolay mıdır bilemem ama bilen bilir; ben bi’ şarkıyı içini dışına çıkarana kadar dinlerim. Hoş geldin play tuşu. Hoş geldin haşır neşirlik.