Vatikan’dan sonra dünyanın bağımsız en küçük ikinci devleti olan Monaco, Fransız Rivierası olarak adlandırılan Fransa’nın güney sahillerinde bulunuyor. 18 kilometre alan üzerine sığdırılan ve şatafatın, şaşaanın, zenginliğin ve lüksün sembolü olan bu memlekete ülke derseniz Monaco, şehir derseniz Monte Carlo diye hitap etmeniz yeterli.
Elbette ki kişi başına düşen milli gelirde dünya lideri olan (2015 verilerine göre kişi başı milli gelir 171 bin 465 dolar) bu ülkeyi, Genoa seyahatim sırasında günübirlik bir programa sıkıştırdım zira geceliği 80 Euro’dan başlayıp 3 sıfırlı, hatta 4 sıfırlı rakamlara kadar ulaşan otel fiyatları görünce bu kararın ne kadar da yerinde bir karar olduğunu anlamam pek de zor olmadı. Ayrıca Monaco oldukça küçük bir ülke olduğu için 1 günün gündüz saatleri bu ülkeyi gezmeniz için yeterli olacaktır.
Genoa’dan gidiş – geliş 65 Euro’ya aldığım tren bileti (2015 Kasım) ile 3 saatlik süren bir tren yolculuğu sonrası Monaco’ya vardığımda şehirde beni nelerin beklediği konusunda az çok fikir sahibi oldum.
Konuya ilişkin olarak aşağıdaki linki inceleyebilirsiniz.
http://jorkoyollarda.com/genoadan-monacoya-tren-yolculugu/
Çünkü şatafat, bir tünelin içine inşa edilmiş olan Monaco Tren İstasyonu’ndan itibaren başlıyor. Bakımlı ve şık mermerler arasında tren istasyonunu arşınlarken Monaco sokaklarından istasyon içine doğru sızan gün ışığı, gözlerinizi kamaştırmaya yetecektir, ki bu kamaşmaya, milyon dolarlık araba ve yatların da ışıltısı dahil.
Tipik bir Akdeniz ikliminin görüldüğü Monaco’yu yılın her ayı ziyaret etmeniz mümkün ancak tüm kıyı Akdeniz şehirlerinde olduğu gibi burası için de Ekim – Kasım, Mart – Nisan ayları oldukça ideal. 35 bine yakın nüfusun ikamet ettiği Monaco, yürüyerek ülke gezdim demek için de oldukça elverişli. Otobüsle ülkenin her yerine ulaşabileceğiniz 10 hattan oluşan bir ulaşım ağı var ancak yüzölçümü bu kadar küçük bir ülkeyi otobüsle gezmenizi kesinlikle tavsiye etmiyorum. Zira sıkı bir tempoyla 8 ila 10 saatte ülkenin görülebilecek her yerini gezmeniz mümkün. Buna, İtalyan pizzası eşliğinde yudumlayacağınız Fransız şarabı molası da dahil.
Tren istasyonundan çıkar çıkmaz içgüdüsel olarak deniz kenarına doğru yürürken buldum kendimi. Liman, olabildiğince birbirinden lüks yüzlerce yat ve tekneyle dolu. Bir de limanın uç tarafına doğru yanaşmış devasa cruise gemileri var. Cruise gemileri de günübirlik olarak Monaco’ya uğruyorlar zira Monaco’da değil 2 ya da 3 gece, 1 gece bile konaklamak mantıklı değil. Sadece pahalılıktan ötürü değil, çünkü gerçekten Monaco’da geçireceğiniz 1 gün size yetecektir. İlla konaklama yapacaksanız, trenle 20 dakika uzaklıkta bulunan Nice’i tercih edebilirsiniz.
Monte Carlo’nun liman bölgesi potansiyel bir turist için önem taşıyor, çünkü şehri geniş bir açıyla görebileceğiniz, Monte Carlo deyince gözünüzde canlanacak görüntüyü şekillendirebilecek olan en iyi lokasyon kesinlikle burası. Bir tarafınızda suyu görmenize engel olabilecek bir yat yoğunluğu, diğer tarafınızda ise beton üstüne beton şeklinde dev binalardan oluşan bir şehir görüntüsü ile kendinizi biraz sıkışmış hissetme ihtimaliniz yüksek, ancak aslında tam olarak da bu bunaltı anında Monte Carlo’da olduğunuz hissedeceksiniz.
Liman bölgesinin en sonuna kadar yürüdüğünüzde sizi marinaya ait restoranlar bekliyor olacak. Şehre karşı bir öğle yemeği için iyi bir alternatif olabilir.
Monaco sokaklarını arşınlarken size tavsiyem, şehri üç aşamalı gezmeniz.
Casino Bölgesi
Eski Monaco (Old City)
Yeni Monaco (Fontvieille)
Trenden indikten sonra gardan çıkıp ana yola çıktığınızda iki seçeneğiniz var: Eğer sol tarafa dönerseniz, Casino bölgesine gidersiniz (deniz sağınızda kalacak şekilde), sağ tarafa dönerseniz ‘eski’ ve ‘yeni’ Monaco diye belirttiğimiz rotada ilerlersiniz. Ben vücudumun verdiği refleks gereği deniz kenarını gezdikten sonra casinolar bölgesine doğru ilerledim. Avrupa’nın en bilinen kumarhanelerinin olduğu bir şehre gelip kumar oynamamak olmaz. Hızlıca yaptığım gözlem sonrası daha mütevazi bir girişinin olduğunu düşündüğüm Le Ruhl Casino’ya girdim. Bakmayın mütevazi dediğime, aslında bu kumarhane bile şatafatın bina şekli olarak karşınıza çıkabilir.
Gündüz vakti olduğu için kumarhane bomboş. İçeri girdiğimde tam 5 tane görevli tarafından karşılaşınca birden panikledim. Her biri Fransız kibarlığı ile yarıya kadar eğilip ‘Bienvenue Mösyö’ deyince tedirginliğim yerini özgüvene bıraktı 🙂 İçlerinden biri, içeri fotoğraf makinesiyle girişin yasak olduğunu kibarca söyledikten sonra beni kumarhane salonuna doğru yöneltti. Tribünleriyle birlikte hesapladığınızda bir Abdi İpekçi Spor Salonu büyüklüğünde olan kumarhanede yüzlerce, belki de binlerce makine vardı. Bu kültüre uzak olduğum için görevliyi yanımdan hiç ayırmadım ve ondan bana bir makine tavsiye etmesini, sonra da nasıl oynamam gerektiğini göstermesini rica ettim. Sağ olsun ilgilendi. 10 Euro’yu 3 dakikada çarçur ettikten sonra usul usul uzaklaştım Le Ruhl Casino’dan ve denizi soluma alarak eski şehir merkezine doğru ilerlemeye başladım. Burada Tarkan posteriyle karşılaşmak inanın çok büyük sürpriz oldu zira Mega starımız ileri bir tarihte burada konser verecekmiş. Gururlanıyor insan gerçekten.
RAMPE DE LA MAJOR MERDİVENLERİNİN ARDINDAN KRALİYET SARAYI VAR
Bir ritüel olan kumar işini aradan çıkardıktan sonra rotamı ilk olarak deniz solda kalacak şekilde eski şehir merkezine doğru çevirdim. Rampe de la Major merdivenlerden yukarıya yürüyerek Monaco Kraliyet Sarayı’nın (Palais Princier – Prensin Sarayı) olduğu meydana ulaştıktan sonra burada sizi harika bir atmosfer bekliyor olacak.
Öncelikli olarak saraya doğru yaklaşıyorum ve burada askerler seramonik bir şekilde devriye nöbeti tutuyor. Sarayın ana giriş kapısının solunda bilet alarak içeriyi gezebileceğiniz bir bölüm var. Bu bölüm bahar ve yaz aylarında 8 Euro karşılığında gezilebiliyor. Ayrıca antika araba koleksiyonunu görebilmeniz mümkün. İçeride fotoğraf çekmek yasak. Sesli rehberle gezilebiliyor. Kraliyet ailesinin kullandığı eşyalar sergileniyor. Tüm dünya çapında hal böyle olunca Monaco Kraliyet Sarayı da ülkenin en çok ziyaret edilen turistik noktalarından biri haline gelmiş tabi ki.