Deniz aşırı zamanlarım da çok oldu ama denizsiz geçen günlerim kadar çok değiller. Yaşımı, iki elimin parmaklarıyla gösterebilmeyi başarı saydığım zamanların birinde gözüm alabildiğince denize bakmıştım saatlerce. O kadar çok bakmıştım ki, ufuk çizgisini kaybetmiştim. Gökyüzü ve deniz birleşmiş ve ben masmaviliğin enginliğinde dinginlik komasına girmiştim. Bir ara gözlerimin maviye dönüştüğünü ve bundan sonra hep öyle kalacağını sanmıştım. Enez’deydim. Yaşım 7…
“Az sonra sis içindeki Hayırsız adalar gözüktü. Martı susmuştu. İki kanat vurup sandalı geçiyor, yedi kanat vuruşta balıkçının tepesinden Hayırsız adanın kıyılarına uçup kayboluyor, geri dönüyor, süt liman denize konuyordu. Artık konuşmuyorlardı.” Sait Faik Abasıyanık / Ermeni Balıkçı ile Topal Martı
Hayatımın uzunca bir dönemi sınır kentlerinde geçti. Geçmeye de devam ediyor. Bu yüzden yön tarif ederken Yunanistan’ı pusulanın batısı sayarım. Bir Ağustos öğlesi. Eyyam-ı bahur sıcağında şakaklarımdan süzülen teri siliyorum. Bir plaj şemsiyesinin altındayım ve zihnimde, zaman makinesi var mı yok mu; geçmişe mi götürüyor yoksa geleceğe mi gibi sorular adeta raks ediyor. Nerede olursam olayım elimle gösterecek kadar iyi bildiğim Yunanistan tarafından esen bir imbat, hafifçe deniz kumunu da kaldırarak iyot ve yosun kokusunu dans ettire ettire genzime kaçırdı. İşte o an zaman makinesinin alametifarikasının geleceğe değil geçmişe götürdüğünü ve bunun için de geçmişi anımsatan bir kokunun yettiğini anladım. Ruhen Enez’deydim. Ama aslında Akçay’daydım. Yaşım 11…
“Martı düşünüyordu. Eğer çiçek kendi tabii vatanında olsaydı, namzedler aşklarından yanıp kül olacak hale gelirlerdi. Çünkü Martı biliyordu. Onların sözleri yoktu. Fakat özleyiş ve sevgilerinin ateşi, onları kendilerince dile getirecekti.” Halikarnas Balıkçısı / Bulamaç
Denizsiz bir kentte yaşam süreli epey oluyor ancak denizi olmayan bir kentte en çok özlenen seslerden biri olan martı sesini -sağ olsunlar- Edirne’nin martıları eksik etmiyor. Benim için eksik olan şey tam olarak çığlıklarının dalga sesiyle harmanlanması… Bir ada seyahatimin daha sonuna gelmiştim. Bir ada vapurunda denizin mavisini gökyüzü mavisinden ayırt etmeye çalışıyordum. Bir ara öylesine kaptırmışım ki kendimi, martıların çığlık çığlığa sesleriyle irkildim. Bu kadar gürültülü bir senfoninin rahatlatıcı bir etkiye sahip olacağını asla tahmin bile edemezdim. Ada vapurundaki bronz tenlerden yükselen güneş kremi kokusuyla tam 18 yıl öncesine gittim. Ruhen Akçay’daydım. Ama aslında Thassos’taydım. Yaşım 29…
“İki küçük martı, karınlarını dalgacıklara dayayıp denizin iniş çıkışlarına uyarak sallanmaya başlanmıştı. Karınlarının beyazlık ve tazeliğine hayran hayran bakıyordum. Onlara baktıkça şöyle düşünmekteydim: Yol budur; büyük uyumu bulmak ve güvenle izlemek.” Nikos Kazancakis / Zorba
Alışkanlık başka şey, yokluğunu hissetmek başka şey, ihtiyaç duymak ise bambaşka bir şey. Deniz tutkumu hala tam anlamıyla kategorize edebilmiş değilim. Her defasında elim başka bir şıkka kayıyor. Yokluğunu hissettiğim günlerim de oldu, ihtiyaç duyduğum zamanlar da… Ancak ne zaman olursa olsun deniz görme gereksinimi her zaman güzel bir terapidir benim için. Sebahattin Ali ne de güzel demiş oysa; “deniz gibidir gökyüzü…” diye…
Enez’de denizi gördüm, Akçay’da denizi kokladım ve Thassos’ta denizi duydum. Hepsinden önemlisi denizi her gördüğümde iliklerime kadar hissettim. Yuttuğum tuzlu suları da sayarsak denizi tattım da. Dolayısıyla denizi, hayatımın her anında beş duyu organımla yaşadım ve yaşattım. Ve tüm bu deniz yolculuklarıma; mavi, iyot ve martı imgelerini konuşlandırdım. Ve ondandır ki bu yazımı, içimdeki denizin özgürlük teması olan martılara ithaf ediyorum… Ve “Ada’ya…”
Hayatın merkezine denizi alarak da, denizden bağımsız olarak da her yol denize çıkıyor nasıl olsa… Öyle değil mi sevgili “Ada…”
İşte içinde “martı” geçen Türkçe şarkılar…
1- Yaşar Kurt / Martı
Kamyonlara kavun taşıtan sevgili Yaşar Kurt, Jonathan Livingston’ın “martı”sını öylesine güzel minimalize etmiş ki…
“… Küçük bir martı bu Jonathan, küçük bir martı o kadar…”
2- Yaşar / Beni Koyup Gitme
Attila İlhan yazmış, Yaşar söylemiş. Ve ortaya böylesine efsunlu bir şey çıkmış.
“… Kendini martılarla bir tutma, senin kanatların yok…”
3- Teoman / Martılar
Teoman her defasında yaptığı gibi bu şarkısında da ruhu kalple buluşturmayı beceriyor.
“… Martılar çığlık çığlığa, diyor ki, dön sarıl ona…”
4- Dario Moreno / Deniz ve Mehtap
Dario Moreno bu kez antik çağın Ege’sinden hafif bir meltem estiriyor.
“… Rüzgâr ve martı sordular seni neredesin?”
5- Ezginin Günlüğü / Martı
Öylesine telaşsız, öylesine acelesiz, öylesine dingin ve öylesine rahatlatıcı.
“… Bırak uyusun şu deniz kanatlarımın altında, gel gezmelere gidelim biz bulutların asfaltında…”
6- Oğuzhan Koç / Neşeli Ayrılık Şarkısı
Ayrılığı bile neşesiyle yaşayanlara ve yaşatanlara…
“… Simit attım yine, besleyip baktığım martılara…”
7- Edis / Martılar
Dans eden martılara yazılan hüzünlü şarkılara inat Edis bu şarkısında dans ettiriyor.
“… Sen yoksan ölümden ne farkı var?, Gel etme dön artık, üzülecek martılar…”
8- Ahmet Kaya / Kum Gibi
Martıların ağlayabileceğini bu şarkı sayesinde öğrenmiştim, seneler önce.
“… Martılar ağlardı çöplüklerde, biz seninle gülüşürdük…”
9- Seyyan Hanım / Bir Martı Gibi
Türk tangosunun birçok parçası gibi güzel, çok güzel.
“… Uzakları özleyen bir martı gibi kaçtın…”
10- Cem Karaca / Çok Yorgunum
İçinde martı olmasa da martı sesleri var ve tüm şarkı boyunca sizi selamlıyor.
11- Mirkelam / Martılar Şarkılar Vicdansız
Mirkelam her zaman bildiğim gibi. Dinlemekten asla sıkılmayacağım.
“… Duygular seni arar vicdansız, şarkılar, martılar vicdansız…”
12- Edip Akbayram / Bekle Bizi İstanbul
Özlenmesi çokça eskide kalan İstanbul’un kendine has seslerinden birinin de martılar olduğunu bu şarkı çok güzel anlatıyor.
13- Teoman / Senden Önce Senden Sonra
Teoman bu şarkısıyla martıları bir kez daha benmerkezime yerleştiriyor.
“… Bu çığlık çığlığa dalgalar ve hüzünlü güzel martılar…”
14- Halil Sezai / Esme
Güzel.. Çok güzel…
“… Suskun bu martılar, içim sıkılıyor,
Deli rüzgâr dur, bir nefes duman içelim…”
15- Zülfü Livaneli / Gözlerin
Hem şarkısında hem de romanında… Martılar, Zülfü Livaneli dokunuşuyla daha da özgürleşiyor.
“… Ellerin bir martı, telaşlı ve ürkek,
Ellerin fırtınada çırpınan bir beyaz yelken…”
16- Mirkelam / Her Gece
Bir kez daha Mirkelam, bir kez daha martılar… Keşke yine dönse piyasaya.
“… Söyle sevgili hadi söyle, hiç mi mutlu olmadık,
Martıları sayarken hiç mi hayal kurmadık,
Denizlere bakarken…”
17- Ezginin Günlüğü / Hayalperest
Uçsuz bucaksız mavilikler üzerinde süzülmek… “Keşke” diyor insan bazen.
“Yıl 2017
Dünya yangın yeri
Bir martı olsaydım keşke…”
18- Cakal / Mahvettim
Martıların rap müzikle buluşması!
“Aşkı başlatandı martı…”
19- Yaşar / Aşk Bozumu
Akdeniz’in en güzel şarkılarını yazan Yaşar’ın bir martılı şarkısı daha…
“Martılara simit attım bugün, sevabı senin olsun…”
20- Kayahan / Yoksun Sen
Şarkı başlar başlamaz sizi karşılayan martı ve dalga sesleri…
21- Orhan Atasoy / Gemiler
Hiç eskimeyen ve eskimeyecek olan bir şaheser.
“Martılar uçardı o yeşil gözlerde…”