Bulgaristan’ın Edirne’ye en yakın yerleşim yeri olan Svilengrad’ın 6 kilometre güneybatısında ve Yunanistan sınırına 1 kilometre uzaklıkta yer alan Mezek, Ortaçağ’dan kalma Bizans kalesine, Bulgaristan’ın en bilinen Trak mezarlarından birine ve Avrupa’nın en lezzetli 10 şarabı arasında gösterilen şarapların yapıldığı üzüm bağlarına ev sahipliği yapıyor.
Haskovo iline bağlı Slivengrad’ın Yunanistan sınırında bulunan bir köy olan ve Kapıkule Gümrük Kapısı’na 35 kilometre mesafede bulunan Mezek, gününüzün yarısını geçirebileceğiniz şirin bir köy olarak dikkat çekiyor.
M.Ö. 4’üncü yüzyıldan itibaren muazzam bir şekilde korunarak günümüze ulaşan Trak Tümülüs Mezarı
Hem tarihi hem de coğrafi açıdan büyük bir öneme sahip olan Mezek’te ilk ziyaret edebileceğiniz noktalardan biri; Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan Trakya’sının en ilginç ve en muazzam Tümülüslerinden biri olan Trak Tümülüs’ü. Tümülüs, Bulgar hükümeti tarafından oldukça güzel bir şekilde restore edilerek ziyaretçilere açılmış.
Köye girmeden hemen sol tarafa saptığınızda ağaçlar arasındaki yola girdiğinizde sizi asfalt üzerine işlenen Trak figürleri karşılayacak.
Figürler sona erdiğinde görevli kulübesini geçtikten sonra sağlı sollu Trak, Firig ve Yunan mitolojilerine ait bilgilerin yer aldığı süslemeleri tabelalar var. Bu tabelalarda birçok tanrı figürü yer alıyor ve onları anlatan birtakım bilgiler bulunuyor.
Milattan önce dördüncü yüzyıla ait olan Trak Tümülüs’ünü özel kılan en büyük özellik, aslının tamamen günümüze kadar korunarak gelmiş olması. 1931 yılında keşfedilen Tümülüs’ün üzeri 15 metre yüksekliğinde ve 90 metre çapında devasa bir tümsek şekilli yığınla örtülü.
Arkeolojik araştırmalara göre yerli bir hükümdarın gömülü olduğu mezar Tümülüs’ü, demir bağlantılarla birleştirilmiş büyük taş bloklarından oluşuyor. Mezar bölümüne, uzunluğu 20 metreyi aşan bir koridordan giriliyor.
Girişte ise iki dikdörtgen şekilli bölümü geçtikten sonra yüksek kubbeli, yuvarlak şekilli mezar bölümü bulunuyor.
Tümülüs etrafında yapılan kazılarda çıkarılan birçok altın, bronz, demir, cam ve seramikten yapılmış eserler bugün Haskovo, Sofya ve İstanbul’daki müzelerde sergileniyor.
Mezek’i tepeden gören bir Ortaçağ kalesi: Neutzikon
Mezek’in en özel ve ilgi çeken noktası ise köyün batı yönündeki yükseltide bulunan ve Ortaçağ’dan kalma bir kale olan Neutzikon. Birçok kalıntısı günümüze kadar ulaşan kale 11’inci yüzyıldan kalma önemli bir yapı. Yedi dekar arazi üzerine kurulan kalenin ana girişi batı kısmında bulunuyor. Hemen sonrasında her iki taraftan da atış yapabilme imkanı verecek şekilde düzenlenen sahanlığın ise saldıranları tuzağa düşürmek amaçlı yapıldığı tahmin ediliyor.
Bizans İmparatoru Aleksey 1. Komnin tarafından 11’inci yüzyılın sonlarına doğru yapıldığı öngörülen kalenin güney ve batı kale duvarları arasında bulunan köşe kule, kalenin en büyük ve en iyi muhafaza edilmiş kulesi olarak dikkat çekiyor.
Arda ve Meriç nehirleri arasındaki toprakların korunması amacı ile kurulduğu bilinen kalenin Mezek Köyü’nün ismiyle de bir ilgisi var. Mezek, Yunanca’da ‘aralık’ anlamına geliyor ve kaleden bakınca Meriç Ovası enine boyuna görülüyor
Kalenin iç kısmına doğru bakan tarafında, saldıranların kale duvarlarının içine girdiklerinde bile savunma sağlamak amacıyla, yukarıdan aşağıya kadar ok aralığı bulunmaktadır. Bu şekilde tasarlanan kule, kaleyi savunanların son barınağı olan iç kale işlevini de görmekteymiş.
Bulgar hükümeti tarafından mimari kültür anıtı ilan edilen ve 2009 yılından itibaren Bulgaristan’ın 100 ulusal turistik yeri arasında yer alan kale özellikle 2013’teki restorasyon sonrası ziyaretçilerin akınına uğramaya başlamış.
Kaleyi ziyaret edilir kılan noktalardan biri de ziyaretçilere Ortaçağ izlenimi yaratmak adına yaptırılan maketler. O döneme ait çadır ve arabaların tasvir edildiği kale önündeki geniş alanda ayrıca asker ve at maketleri de bulunuyor.
Mezek’te şaraba saygı, Traklardan kalma bir gelenek
Yaşadığımız topraklarda gurur duyacağımız birçok miras bırakan Traklar; şarabın, insanın ruhuna giren Tanrının ta kendisi olduğunu ve çıkan ruhunun yerine şarabın yer aldığına inanırmış. Trakların, koyu ve mis kokulu şarap ürettikleri, şarabın koyu, tatlı ve iyi olduğunu tahmin ediliyor, çünkü bu şekilde ilahi duruma daha yakın olduklarına inanırlarmış.
Trakların şaraba olan düşkünlüğünü, bugün Mezek ve Svilengrad başta olmak üzere birçok kazıda çıkarılan riton, sürahi ve farklı seramik kaplarında görmek mümkün.
Ayrıca Mezek’te kendi bağına sahip olmak veya ev şarabı üretmek ayrı bir gurur kaynağıdır. Bunun için sırf Saşo Karapeev’in şarap mahzenini görmeniz yeterli, ki kendisi bir sanatçı ve şarap üreticisi aynı zamanda.
Mezek’te üretilen şarapların başta Fransa olmak üzere Avrupa’nın çeşitli bölgelerine gönderildiğini ve birçok uluslararası yarışmadan iyi derecelerle döndüğünü de belirtelim ve son olarak kaleye çıkarken hemen solda yer alan General Oteli’nin zengin menülü restoranında geleneksel Bulgaristan yemeklerinin yanı sıra birçok yemek çeşidini bulabileceğinizi hatırlatalım.