Evrene yapılacak en güzel atıf nedir? Doğa, mevsimler, ülkeler, şehirler, macera, bilinmezlik, arayış, kaşif olma tutkusu… Liste uzayıp gider… İşte sizi evrenin tüm bu atıflarına tek bir ibare götürüyor: Merak ve Yol… Peki yola en çok yakışan, yeri geldiğinde soyut yeri geldiğinde de somut olabilen ruhani bileşen nedir? Müzik…
Kısa ya da uzun olsun, yollar, müzikle apayrı bir maceraya dönüşüyor. Özgün benliğimizin özgür dinginliğe dönüştüğü yollar müzik olmadan sadece bir koşuşturma ya da bir yere yetişme telaşı benim için. İster evden işe ya da işten eve giderken olsun -ki benim bu mesafem iki şarkılık bile değil- ister saatlerce süren kısa/uzun molalı bir yolculuk olsun, yol ve müzik birbirlerinin gizli suç ortağıdır.
İster sürücü koltuğunda olayım, ister ön ister arka koltukta, o anda yolculuk başlar benim için. Sürücü koltuğundaysam ve bir gece yolculuğu çektiyse canım, tercihim öncelikle şehrin sarı ışıklarla donatılı ana arter yolları, sonra da arka sokakları olmuştur. İşte benim bu tekil gece kaçamaklarımda yoluma eşlik ettirdiğim bir ses var: Kavinsky‘ın Nightcall‘u.
James Sallis‘in romanından Hossein Amini tarafından sinemaya uyarlanan ve bağımsız yapımların prensi Ryan Gosling‘in yanı sıra Breaking Bad‘in Walter White‘ı Bryan Cranston‘la bizi gecenin karanlığına en kısa yoldan götüren Drive‘ın soundtracklerinden Nightcall, her zaman ağzı sıkı bir suç ortağı olmuştur gece yolculuklarımın. Gecenin üstüne yürümek değil de sürmek…
Neredeyse 10 sene önce, birlikte izlediğim, birlikte dinlediğim ve birlikte gecenin üstüne sürüp suç ortağı olduğum sevgili Korcan‘ıma sevgilerimle… Ve tabi o çatallaşmış sesiyle seyir halindeyken gaza yüklenme sebebiyeti veren Vincent Belorgey‘e…