Her ne kadar siyasi olarak Hollanda’nın başkenti olarak gözükse de aktivitelerin başkentidir aslında Amsterdam. ‘Özgürlüğün başkenti’ kavramı kişiden kişiye değişebilir. Mesela bazı iç mekânlarda sigara içmenin yasak olması ya da Amsterdam’ın dünya turizm piyasasındaki ününe ün katan coffee shop’larda alkol satışının yasaklanması birçok kişiye özgürlük karşıtı bir kısıtlama olarak gelebilirken benim gibi birçok kişiye de ‘olması gereken de bu’ dedirtebilir.
Metropol sıfatını fazlasıyla hak eden ve bu sıfatı taşırken de hakkını veren Amsterdam’da nasıl ki her ulustan insana rastlama şansınız yüksekse, her lezzetten tatma şansınız da bir o kadar yüksek. İtalyan pizzalarından Hint biralarına, Türk kebabından Meksika fasulyesine kadar dilediğiniz damak zevkine göre karnınızı rahatlıkla doyurabilirsiniz. Kısacası Amsterdam size istediğiniz her şeyi sunacaktır. Bu alkollü içecek için de geçerli, giyim kuşam için de. Fakat genel hatlarıyla pahalı bir şehir olduğunu belirteyim.
Adrese dayalı nüfusun 1 milyonu geçmediği Amsterdam’da turistleri hesaba katarsak sayı 1,5 ila 2 milyon arasında gidip geliyor. Her gün milyonlarca kişinin volta attığı Amsterdam sokakları yine de keşmekeşlikten oldukça uzak. Sokaklar ne boş ne de kalabalık. O kadar olması gerektiği kadar ki… Yani böylesine bir metropolde yaşaması ve gezmesi gereken insan sayısı oldukça ideal.
Dikkat! Her an bisikletli çıkabilir
Amsterdam’da en dikkat etmeniz gereken konu bisikletliler. Çünkü o kadar çoklar ki, kendilerine özel yolları ve şeritleri geçtim kendilerine özel otoparkları bile var. Dolayısıyla kendinizi Amsterdam’ın büyülü atmosferine kaptırıp binalardaki kusursuzluğu izlerken fark etmeden bir bisikletlinin yoluna girmiş olabilirsiniz. Bu hiç de hoş karşılamıyorlar uyarayım. Eğer onların alanına girdiyseniz -adetten olsa gerek- bisikletin direksiyonunu kolunuzda hissedebilirsiniz. Merhametli bir bisikletliye denk geldiyseniz bu anı ucuzca küçük bir darbeyle geçiştirebilirsiniz zira her zaman bu kadar şanslı olmayabilirsiniz. Siz kendinizi şehrin mimarisine kaptırmış bir halde yürürken zil sesi ile sizi bu rüyadan uyandıran Amsterdamlı, merhametli sıfatını fazlasıyla hak ediyordur.
Kulaklarınızda ‘Lost in Amsterdam’ çalsın