Maviliğine diyecek söz yok… Bir keresinde kelimelere dökeyim dedim, beceremedim. İçimde hep ukdedir; çocukluğumdan bu yana bir kere de olsa her yaz mutlaka uğradığım, yüzülmedik koyunu bırakmadığım Saros‘un maviliğini beyaz kâğıda dökememek… İnsanı şair yapan o maviliği, o dinginliği, o huzuru bir türlü ifade edememek, Saros’la aramda ince bir konu.
Duygularıma tercüman olan en yakın cümleyi sanırım Kerem Alışık‘tan duydum. Cümlesinin Saros’la bir ilgisi yok ancak bir kadını, “Gözleri 7 kere mavi” diye betimleyen bir adamın Attila İlhan‘la bir yakınlığı mutlaka olmalı…
Kuzey cephesinden (Edirne) güney cephesine (Çanakkale), güney cephesinden kuzey cephesine de bakarken hep içimi sonsuz bir huzur kaplamıştır Saros’ta. Daha çok Edirne kıyılarında vakit geçirdiğimden midir bilmiyorum, körfezi Edirne kıyısından izlemek, her zaman en büyük keyiflerimden biri olmuştur. Bunda mutlaka ‘Uyuyan güzel’Samothraki‘nin(Semadirek) o heybetli görünümünün de payı epey büyük.
Körfezin Edirne il sınırlarını ele alacak olursak daha çok batı bölgesi yeşildir. Bunda Koru Dağları‘na yakınlığın da etkisi olduğunu varsayarsak körfezin Sazlıdere, Gökçetepeve İbricebölgeleri, yeşil ile mavinin birlikte dans ettiği harika noktalar olarak dikkat çekiyor. Yemyeşillikten masmaviliğe bu skala skala geçiş, evvelden beridir olmalı ki Evliya Çelebi‘nin Seyahatnamesi‘nde Mariz’den (Gökçetepe’nin Rumca adı) ‘yer yüzündeki cennetlerden biri’diye bahsetmesi tesadüf olmamalı. Şimdilerde Gökçetepe ve Sazlıdere civarlarında bu yeşil alanların imara açılıp talan edilişi, çirkin çirkin villaların ormanlık arazilere dikilmesi eminim ‘Marka Kent!’Edirne’mizde Vali Günay Özdemir‘in talimatlarıyla kurulan Edirne Kültür Turizm ve Tanıtım Komisyonu‘nun da dikkatini çekecektir.
Aslında komisyonun ve Edirne’yi seven herkesin dikkatini çekmesi gereken çok daha önemli bir konu var: Körfezin belki de turizm açısından en cezbedici noktası İbrice Limanımevkiinde tamamen orman arazisi olan noktaya kalker ocağı açılması için ÇED sürecinin başlatılması…
Üstüne üstelik Saros’a ihanet olarak yorumlanacak bu sürecin duyurusunun Edirne Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü sitesinden yapılması da bir hayli ilginç. Vali beyin bilgisi var mıdır yok mudur bilemiyorum. Gerek deniz, gerek dalış, gerekse de doğa turizminin yapılabileceği bir noktayla ilgili ÇED sürecinin başlatılması, hukuki açıdan bir engel taşımayabilir ama vicdani açıdan bir engel taşımıyorsa, o komisyonu kurma konusuna da çelişki düşürür.
Ayrıca bölgede müteahhitler diyarından! gelen birçok firma işletilen çok sayıdaki taş ocağına da ayrı bir parantez açmak lazım. Vali bey 7 Şubat 2017 tarihinde Hudut Gazetesi Haber Merkezi’ne yaptığı ziyarette bizlere, “Edirne’yi kültürel anlamda, ticari anlamda ve turizm anlamında çok iyi pazarlayamıyoruz. En büyük sorunumuz bu. Adam Kayseri’den geliyor, Edirne damadı olmuş, Edirne’de yaptığı üretimi İstanbul’a pazarlıyor” demişti. Yani Vali Bey diyordu ki, ‘Arkadaş Kayseri nere Edirne nere.’ O zaman ister istemez akıllara şu soru da gelmiyor değil. İbrice nere, Trabzon nere?!
Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu ve Trakya Platformu Hukuk Kurulu Üyesi Av. Bülent Kaçarbas bas bağırıyor. Ancak ne bölge insanından ne de turizmcilerden bir ses çıkmaması ilginç. Bu durum sanki bir kısım Edirnelilerin çevresel konulara olan duyarlılığını(!) şahane bir şekilde gözler önüne seriyor.
Kaptan Cousteau‘nun 70’li yıllarda Saros’a da gelip bir dalışın ardından hayranlık hislerini “Saros Kızıldeniz’ in sanki kuzey versiyonu gibi…”dediği bir noktada biz yeşili maviden koparmaya kalkarsak bunun altında en başta o 100 liralık evlerini 400’er liraya pazarlayan (!) yazlıkçılar ve onları denetlemeyen yöneticiler kalacaktır biline!
Comments
1 Yorumsaadet
Mar 28, 2017Her zaman bir yanın Saros diğer yarın da gözlerin gibi yeşil olsun…