Hayat… Bir yansımadan ibaret!
Hayat… Sorgulanası bir terim!
Hayat… Sorgulanmaması gereken bi’ terim!
Hayat… Hemen!
Hayat… Yolculuk!
Hayat… Farkına varmak!
Hayat… Neyi istediğini bilmek!
Hayat… Neyi istemediğini bilmek!
Hayat… Geç kalmayı affetmiyor!
Hayat… Kimyasal reaksiyonlar veya bir dönüşümle sonuçlanan başka olaylar gibi bazı biyolojik süreçler gösteren organizmaların bir özelliği (Vikipedi).
Liste, evren boşluğunda yayıla yayıla uzar gider. Ben ise 34’üncü yaşıma sayılı günler kala bu yaş dilimine ait ‘hayat’ tanımımı yapacak olursam ve bunu tek bir kelimeye indirgeyeceksem; şans derim! Şansın iyisi de vardır kötüsü de. Şans -iyi ya da kötü- kimine göre kişinin kaderidir, kimine göre de kişinin tercihidir. “Hayat zor” diyen biri, her şeyi kolaylıkla elde etmiş olabilir. “Hayat kolay” diyen biri de henüz zorluk görmemiş olabilir. Tüm bu cümleler üzerine “hayat karmaşıkmış” sonucu da çıkarılabilir. Hayat, herkesin kendine göre yorumladığı, sentimental karmaşalarla dolu bir süreç. “Bu kadar felsefeye ne gerek var?” değil mi? Felsefe ve psikolojinin grift bir şekilde kurduğu sarmaldan yola çıkarak, “insan psikolojisine dair en iyi Türk filmlerinden biri olan, Çağan Irmak’ın Fikret Kuşkan’a ve Nejat İşler’e bambaşka bir boyut kazandırdığı “Mustafa Hakkında Her Şey” filmi, hayatı karmakarışıklaştırabiliyor… Karmakarışıklaştırabildiklerimizden misiniz?
Baş ucu albümler arasında yer alan Mor ve Ötesi‘nin 60’lık bir kasede sığdırdığı 2001 çıkışlı “Gül kendine” albümünün A kısmında dördüncü sırada yer alan “Hayat”, uzun süredir benimle. Bu birlikteliği perçinleyen Şarkının sonuna doğru dinginlik şöleni yaşatan yağmur sesiyle insanın içini adeta yıkayan “Hayat”, 2001’den 2021’e sadece rakamların değil, saç rengimin de değiştiğinin güzel bir yansıması.
Bu ara doğmamış çocuğuma ha bire isim belirliyorum. Ve bilinmezliğin büyüsüne hayranlığımdan olsa gerek her birini unisex isimlerden seçiyorum: Hayat… Güzel bir isim… Belki de yaşamakta olduğum hayat benim çocuğum. Belki de o çocuğun kendisi benim. Büyüyen bir çocuk… Ve büyüdükçe sadeleşen bir hayat…
Ve hayat bazen “dur”, bazen ise “sus” diyor. Duruyorsun, durmuyor devam ediyorsun. Susuyorsun, yetmiyor söylüyorsun, söyleniyorsun… Çünkü yaşadığımız hayatlar buna çok müsait. Yaşa-mak fiilinden türetilen “yaşam” kelimesi de tam bu noktada, dönüp dolaşıp evrile çevrile “hayat” adını buluyor. Ve bu fiilin hakkını vermek gerek..
Uğraş didin farklı şeyler yapmak için
Üç kişi ya da beş kişi anlar
Ve zaman, ve zaman farklı yüzlerle
Bazen yanında bazen arkanda
Yalan diye bir şey yok
Gördük ama konuşmadık
Ve hayat her şey yolundayken dur dedi artık
Ve hayat herkes evindeyken dur dedi artık
Ve hayat, ki canına tak etmişti, sus dedi artık
Ve hayat…
Kırık düşler, aynı yalnızlık
Öyle azaldık ve yıprandık ki
Kafamız karışık, değişmek zor
Dünya yıkılsa anlamazlar
Ve hayat herkes evindeyken dur dedi artık
Ve hayat her şey yolundayken dur dedi artık
Ve hayat, ki canına tak etmişti, sus dedi artık
Ve hayat…